ben kendimi kaç litre benzinle yaktım.
Bak bugün sabah tesadüfen bulduğum bir fotoğrafını tutup da dört yerinden kalbimin üzerine zımbaladım, parmaklarımı pürüzlü boynuna yapıştır...
Bak bugün sabah tesadüfen bulduğum bir fotoğrafını tutup da dört yerinden kalbimin üzerine zımbaladım, parmaklarımı pürüzlü boynuna yapıştır...
yükseliyormuş, duvar, yükseltiyorlarmış. sesleri duyuyor musunuz? bakın yine… bu çığlık… sanki… bilemiyorum… umarım ciğerlerin parçalanır...
bana benden yakınsan, beni bana anlatırsan, karşılığım, cep harçlığım, yatağımsan, dağıttığím gardrop, eşi bulunmayan zavallı çakmak, sigar...
bir gece yarısıydı aklıma düştüğünde. bu, aklımdan çok yüreğime düşmek, orayı yakmaktı. beni üzdüğü ilk an anlamıştım ona nasıl tutulduğumu...
“İnsanlar onlara bir şeyler anlatmanızdan hoşlanıyorlar, mütevazı ve güven veren bir ses tonuyla yeterince şey anlatırsanız sizi tanıdıkla...
bir sabah uyandım, oda fazla sıcak ben fazla soğuk dengeleri alt üst etmiştik. kollarımda uyuyordu, olamayacağı kadar masum. olduğu yer...
yere oturmuş çocuklara basmadan masalardaki yarısı soğuk, yarası derin çay bardaklarını topladığım bir cenaze evindeyim şimdi. değil ayakkab...